İŞTE BENİM HİKAYEM

İŞTE BENİM HİKAYEM ACILARIN ÇOCUĞU İlk okul 3’cü sınıf da iken boş zamanlarımda simit satardım, malum, baba yok! “Sen üç aylıkken öldü” dediler... Orta okul yıllarında ayakkabı boyadım, Kırıkkale’de, lise dönemimde düğün salonlarında, askere gidene kadar balon sattım; Bildiğiniz uçan balonları, önceleri balon ustası vardı ondan alırdım, daha sonra bana düzen kurdu ve öğretti, kendi imkanlarımla uçan balon ürettim, düğünlerde ve bayramlarda, mahalle aralarında sattım, birkaç katlı binalara ipi salar balkon yada penceresinden uçan balonu seçip almasını sağlardım anne-babaların; daha sonra kağıda sardığı yüz elli kuruşu bana atardı anne-babalar... O yıllarda çok çocuk sevindirdim, parasız verdiğim çok oldu, bu beni mutlu ederdi, yetim idim, bende çocuktum bir zamanlar... Satarken sataşıp bazen döven olurdu, gariplik işte, dayak yedim; ama dayak ta attım, yaşadım bunları... 1975 yılında askere gittim; acemi birliğim Erzurum Aşkale, En iyi arkadaşlığı orada yaşadım, ABD yaşayan fakat askerlik için yurda dönen çavuş Diyarbakırlı Kemal AKMEŞE vardı, arka çıkardı bana hep, yaşıyorsa işi rast gitsin, öldüyse Allah’tan rahmet dilerim, daha sonra yazıcı oldum ve de yazıcı onbaşı olarak terhis oldum.. 1977’de. Askerden sonra; MKEK da işe girdim, hiç Arkadaş edinmedim zira ortada siyaset geziyordu, ben korkardım daima, hiç bir siyasi görüş taşımadım, sadece vatandaşlık görevlerimi düşündüm..Üzerime düşen ne ise yapmak istedim. Yüksek okulu mezunu, devlet memuru olarak 1. derecenin dördüncü kademesinden 2001 de emekli olmak zorunda kaldım, şu an emekliliğimi yaşıyorum, Allah cc Hu ömür verdi 20 yılı aştım emeklilikte... İş hayatında çalışırken de boş durmadım, 1977 model Anadol kamyonet aldım, onunla pazarlara takılmaya başladım akşam iş çıkışı, pazarlarda akşam 17 ile 24 arası pazarları dolaşıp, pazarcı tezgahlarını taşıdım, erinmeden –yorulmadan nakliyecilik yaptım, güvenlerini kazandım 9 yıla yakın, Pazarcılarla iyi geçindim tüm mallarını bana emanet ederlerdi Ankara’ nın altını üstüne getirirdim ve pazardan pazara taşır, yerlerine yerleştirir, iyice örter, bağlar sabah sahibi gelince yerinde bulurdu...4-5 abonem vardı her gün onları taşırdım... İyi para kalıyordu...Helale haram katmadım... Neyse şu an 66 yaşındayım; artık bir şey yapmak ta biraz zorlanıyorum.. Onca çabama rağmen borçlarım var ve sıkıntılı bir hayat yaşıyorum;ama varlığın ve yokluğun geçiciliğine inanırım..Dünya imtihan dünyasıdır. Bence her işin başı sağlık, tasarruf edemedim- ve bazı süpriz darbeler yedim, 1999 da yeni doğmuş(erken doğum 7,5 aylık) oğlumu kaybettim, özel hastanede doğum yapmak zorunda kalan eşim ve çocuğumu Devlet hastaneleri özelde doğum diye almadı, oysa epikriz raporum vardı.. Yeni doğan Yenice bebek için küvez gerekliydi, Bayındır Hastanesi benden o günün parası ile (yıl 1999 17 Temmuz)22 milyar istediler, 7,5 aylık bebeği, 9 ay 10 güne tamamlamak için, hiçbir devlet hastanesi kabul etmedi, neymiş, özel de doğum söz konusu imiş, hastane epikriz raporları mevcut, araçta doğum söz konusu idi o yüzden özele gidildi, velhasıl evladımız oldu diye sevinemedik.. O yıllarda günlüğü 570 Tl den Çankaya Sevgi Hastanesine diğerinden ucuz diye yatırmak zorunda kaldım, küvez bedeli beni sarstı, birde her gün Cebecideki Kızılaya kan merkezine gider kan ve pilazma alır hastaneye verirdim beni sömürdüler... Masrafları çılgına çevirdi... Neye yanacağımı, neye ağlayacağımı bilemedim..Sonrasında biriken borçlardan kurtulmak için, Batıkent’teki Düblex Evimi ve o zamanlar yeni aldığım 1998 model Doğan SLX1.6 i.e otomobilimi satmak zorunda kaldım. Daha sonra Gazi hastanesine nakli yapıldı; 16 Ağustos 1999 da enfeksiyon kaptırdılar ve vefat etti. Olan bana oldu.acımızı 17 Ağustos depremi unutturdu, halkımızın büyük kaybı, acısı, yavrumuzu bir nebze unutturdu..Acı acıyı bastırır derler ya; İşin aslı, enfeksiyon bölümüyle bitişik olan yeni doğum ünütesi çok çocuğun ölümüne neden oldu bu arada bizim bebekte nasibini aldı...Onca gayret ve çabalarım uçtu gitti velhasıl çocuğu yaşatamadım..Takdir ilahi işte! Oysa; Haram yememeye gayret gösterdim, çalmadım-haksız kazanç peşinde koşmadım, kimseyi sataşmadım-kırmadım-incitmedim ve maddi ve manevi zararım dokunmadı, nerede hata yaptım? Hala sorgularım... Derler ki "İnsanın polisi vicdanıdır" vicdanımı rahatsız edecek bir şeyde yapmadım... Bu söze inanırım elbette; en iyi kazanç; akşam yastığa başını koyduğunda rahat uyuyabilmektir, insan vicdan huzuru ve özğürlüğü ile yaşamalı bence, diyorum... 2010 yılında annemin vefatından sonra maddi ve manevi yeni bir büyük çöküş yaşadım, yalnızlık tüm ruhumu sardı, günlerim FC karşısında geçiyordu sabahlara kadar kendimi avutuyordum.. 23.00’den sonra her gün Kral Fm. Bedirhan Gökçe ile üçüncü sayfa... Bedirhan Gökçe..Kral Fm... 23-01 arası hafta içi her gün...Kulağım ondaydı sürekli dinliyordum. Her gün hiç ara vermeden..Derken çok etkilendim bende bir şeyler karalamaya başladım, ve bu gün Veysel Kimene Sevda Şairi olarak vücut buldum..Nasip kısmet nereye kadar... Yaş ileri artık hastalıklar baş gösterdi, Bel-boyun fıtığı 5 yerde, Tip -2 Diyabet, prostat, tansiyon ve ruh çöküntüleri derken bir gün herkesin çağrıldığı yere doğru gideceğiz mutlaka...Şimdiden hakkı olan helal etsin... Bunları açık açık yazmamdaki gaye; Hayat basite alınmamalı, yarın neyle karşılaşılacağı bilinmiyor, bu öykümden nasıl bir ders çıkarılabilir bilmiyorum.. Saygılar... Veysel Kimene Sevda Şairi (Kemal Yenice)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Susma gönlüm sen söyle!...

Sürçe lisan ettimse affola!...

Kaldı!...