Bir şair, şiirini neden paylaşmaz, köşe bucak saklar?
"Bir şair, şiirini neden paylaşmaz, köşe bucak saklar?
Ben
şair değilim ama sizlerle şiir hırsızlığı konusunda konuşabilecek kadar
şiir okudum, şair tanıdım. Daha öncesinde Iğdır’da yaşayan bir
şairimizden bahsetmem doğru olacak fikrindeyim.
Onunla
ilk tanışmamız Iğdırlı yazarlarla tanışma toplantısında oldu. O gün ilk
kez gördüğüm arkadaşları hem hareketlerinden hem konuştuklarından hem
de okudukları şiirlerden tanımaya çalıştım.
O
da masanın başköşelerinde oturuyor, herkesi tanıyor ve tanınıyordu.
Belki de tek tanınmayan bendim. Abdullah Emra… Hayatında kravatsız ve
takım elbisesiz dışarıya çıkmamış bakımlı bir bey. Yaşı yetmişe yakın
ama kaç yaşında hissettiğini ona da sormak lazım.
Sıra
ona gelip şiirini okuduğunda buralı olmayanların anlaması zor olan
dilinden anladığım kadarıyla mükemmel bir şair. ‘Dudak Değmez’ diye
bilinen tarzda birçok şiiri de varmış. Dilini anlamasam da şiirdeki
uyumdan kaliteyi anlamam hiç zor olmadı. Öyle hızlı okuyor ki hem de
ezbere. Gel anla anlayabilirsen… Nefes almadan ara vermeden okuyor.
Bir
gün radyo konuğu olarak davet ettim kendisini. Programa konuk olan
arkadaşların kendi şiirlerinden okuması lazım ama gel de Abdullah
Emra’ya anlat bunu… Hafızasında yüzlerce şiir… Aklım almıyor ben de bir
iki tane yarım yamalak gerçeğimle. Okudukça okuyor başka şairlerden,
kendi şiirlerini bir türlü okumuyor. Tek korkusu; şiirlerinin çalınması.
Anlayışlı olmak lazım. Zor bela, bin bir ısrarla bir tane okuduğunda
eşim yayın esnasındaki konuşmalarımızı müteakip bir mesaj çekti.
“Anlasaydık çalacaktık.” ‘Güler misin ağlar mısın?’ dedim kendime.
Aradan geçen günler de yine görüşmelerimiz oldu elbet.
Kendisine
Altın Kalemler şiir antolojimizi hazırlarken katılması için çok ısrar
ettiğimizi söylemeden geçemeyeceğim. Gerçekten iyi bir şair olmasaydı
Profesör İslam Çankaya Hocamız da bu kadar dil dökmezdi. Yaklaşık iki
saat uğraştık. “Bilgisayarda yazamam” dedi, “Biz yazalım” dedik,
“yazıcım yok, çıkarıp getiremem,” dedi, “Sen söyle, biz yazalım” dedik,
velhasıl ne dediysek ikna olmadı. Bir şair şiirini neden paylaşmaz, köşe
bucak saklar?
Söylemiştim değil mi? Tek korkusu şiirlerinin çalınması…
Oysa
kitapta çıkan şiir çalınmaz, şiirin şaire ait olduğunun ispatıdır.
Çünkü yalancı şairlerin bunu yapacak cesareti yoktur. Kitap öyle bir şey
ki hiç umulmadık şehirlere kişilere ulaşabilir. Gelecek nesillere
kalacak en güzel mirastır, tarihtir.
Abdullah Emra’nın bu davranışları başlarda garip gelse de zamanla kendisine hak verdim.
Hatta
aslında çok haklı… İnternet ortamında başkalarının mısralarını oradan
buradan keserek yamalı şiirler hazırlayıp “Bu şiir benim” diye gururla
ortaya çıkan emek hırsızlarını düşündükçe zaten ona hak vermemek mümkün
değil. İnsan kendi yazmadığı şiiri nasıl paylaşır? Altına imzasını nasıl
atar? Bunun tercümesi zannımca şudur; “Benim aklım, duygum yok, düşünme
gibi bir zahmete katlanamam, bu yüzden başkalarının duygularıyla
geçiniyorum!” Bir insan bunu demeyi kendine nasıl yakıştırır? Ve ne
kadar süre -başkalarını geçtim, kendini kandırmaya- nasıl devam
edebilir? Alkışlar kalemin sahibine iken, bunu bile bile, şairin
başarısından kendisine nasıl bir mutluluk payı çıkarabilir?
Tıpkı tiyatro oyununda oynamayıp sahneye gelip eğilerek izleyenlerden alkış bekleyen bir seyirci gibi...
Parayla
şiir yazdıranları mı, yazdığı şiiri gerçek şairlere düzelttirenleri mi,
başkalarının kafiyelerini kıta kıta alıp başını dolduranları mı
ararsınız? Öyle şeyler duyuyoruz ki bu camiada artık hiçbir şeye
şaşırmıyorum. Söylenmemiş söz söyleyemiyorsan yazmayacaksın, ben eğer
şiirimde -Allah Korusun- ‘Lambada titreyen alev gibiyim” diyorsam bu
Abdurrahman Karakoç’un emeğine haksızlık olmaz mı? Ya da “Sol yanım…”
kelime grubunu şiirime yakıştırıyorsam Ayla Aydemir’in kul hakkına
girmiş olmaz mıyım? … ki SOL YANIM ACIYOR ANNE isimli şiir on beş yıl
kadar önce favori şiirlerdendi, Bedirhan Gökçe okumuştu. Hatırlarsınız.
Bakıyorum da şimdilerde –ne rezalettir ki- aynı başlıkla şiir yazanlara
hırsızlıklarını yüzüne vurmak yerine -ya bilmediklerinden ya da ahbap
dost ilişkisinden- sayısız övgülü yorumlarla onu daha çok fikir/satır
çalmaya teşvik edenler oluyor. Onları da kınıyorum. Vural Kabadayı’nın
bu sözünü çok beğeniyorum “Emek vermeyenler emeklemeye mahkumdurlar.”
Bu
cahil şiir severlerin telif haklarından haberleri olmasa gerek; çekirge
bir sıçrar desem biliyorum ki cümlenin sonunu siz getirirsiniz.
Yeteneğin
yoksa şiir yazma, şiir gerçekten yetenek işi, yazmak zorunda değilsin,
sadece oku yeter… Yazanlara saygı göster yeter. Yazma ki yazdıklarınla,
kopyaladıklarınla, düştüğün komik durumlarla kendine güldürme; insanlar
şiirden uzaklaşmasın.
… Söylenecek çok şey var ama sonraki bölüme diyelim.
Bu
arada Şair Abdullah Emra son görüşmemizde bize bir müjde verdi; “Kızım
benim şiirlerimi kitap haline getirmiş ama kimseye vermiyormuş.”
Siz de hiç şaşırmadınız değil mi?
Eh… Babasının kızı. Vardır bir bildiği…"
Alıntı...
Alıntı...
Yorumlar
Yorum Gönder